Powered By Blogger

OKUYANLAR KENDİ KÖYÜNE ÖĞRETMEN OLUYOR...

''Bu okullardan birinde, Konya İvriz Köy Enstitüsü’nde yetişen ve ‘Bizim Köy’ kitabıyla Türkiye’yi sarsan Mahmut Makal, enstitüleri anlattığı bir başka kitabına ‘Bozkırdaki Kıvılcım’adını verir. Makal’ın işaret ettiği bozkırdaki o kıvılcımlardan biri de, o yıllarda Burdur’un Yeşilova ilçesine bağlı Akçaköy’de ilkokul beşinci sınıfa giden Tahir Baykurt’un zihnine düşer. Köyünde okulunun bitmesini beklerken bir yandan da belirsizlikler içerisindeki Anadolu kırsalında geleceğini görmeye çalışan Baykurt’un için enstitülerin açılmasıyla umut biraz daha yakınlaşır: “Okumam henüz bir umut. Önümde tek olanak Isparta’nın Gönen köyündeki enstitü. Beni beğenip alırsa o da… Biz söz dolanıyor…”
‘GÖNEN’DE OKUYANLAR KENDİ KÖYÜNE ÖĞRETMEN OLUYOR’
Gönen’de açılan enstitü, ileride Türk edebiyatının en önemli isimlerinden biri olacak olan Tahir Baykurt için adeta bir koza işlevi görür. Tahir Baykurt, ‘Fakir’ mahlasıyla dergilere gönderdiği şiirlerin ardından Gönen’den ‘Fakir Baykurt’ olarak mezun olur. Romanlarında, içine doğduğu toplumsal yapıyı ustalıkla anlatan Fakir Baykurt’un Akçaköy’den Gönen’e uzanan yolculuğundaki ayrıntılar, Anadolu gerçekliğinin de özeti gibidir: “Gönen’de okuyanlar kendi köyüne öğretmen oluyor. Bizim köyden giden beş oldu... Anam küllü suyla sırtımı başımı yıkadı. Ekmektir, katmerdir yaptı. Bizden önce enstitüye gidenlerin ana babasıyla konuştu. Hiçbir şeyim eksik olmasın istiyor. Sultan halama sarı Çal bezinden ceket diktirdi. Orada işime yarayacak defterleri, en başta şiir defterimi yanıma aldım. Ertesi gün Musluların Kel Hasan, Hamide halamın ikizleri Badı Hasan ile Hüseyin, Rızalar’ın damın ardında buluştuk. Daha gün doğmamış…
Ağabeyimin yanından üç adım ayrıldı anam: ‘Bak, gidiyorsun, güle güle. Bundan sonra ekmek elden su gölden! Artık ne olsa rahata çıkıyorsun. Sığır hergele ile bir dünya iş bize kalıyor. Yoksulluk, arkasızlık bize kalıyor. Sen büzüğünü sıkıp yalnızca okuyacaksın. Sınıfta kalmak, kaçıp gelmek yok! El içinde kendin gülünç olma, bizi de gülünç etme! Bir daha söylüyorum, büzüğünü sık! Eğer okumadan dönersen seni parça parça doğrar, her parçanı kulağın kadar küçük yapar, adak gibi köyün köpeklerine, pisiklerine üleştiririm. Ona göre düşün; git ya da gitme…’ Anamı bilirim. Yaparım dediğini yapar. Bu kadar korkuyorum ondan. İstersen okuma bu durumda.” (Fakir Baykurt, Özüm Çocuktur. Papirüs Yayınları)
10 YILDA 20 BİN ENSTİTÜLÜ NEFER YETİŞTİ
Fakir Baykurt’un yanı sıra, pek çok önemli edebiyat, kültür ve siyaset insanı yetiştiren köy enstitülerinin kısa sürede dikkat çeken eğitim modeli dünyanın birçok ülkesi tarafından da dikkatle izlenmeye başlar. 10 yıl gibi kısa bir süre içerisinde enstitülerde 20 bine yakın öğretmen ve sağlıkçı yetiştirilir. Kırsaldaki köhneleşen yaşamın üzerindeki ölü toprağını silkeleyecek olan enstitülü neferler, kısa sürede gittikleri köylerde kendi varlıklarını göstermeye başlarlar.
‘DEMİRHANEYİ TEMİZLEDİM, 5 YIL ORAYA BAĞLANDIM’
Şimdi biz yine o neferlerden biri olan Mustafa Sülek’in Aksu’daki enstitü günlerine dönelim. O günleri şöyle anlatıyor Sülek: “Ben kabiliyetim ve becerim sayesinde kısa zamanda okulun gözdesi oldum. Bir gün, demirhane atölyesine ayrıldım. Mesaiden 15 dakika önce temizlik yapıldı. Ben yapılan temizliği beğenmedim. Mesai bitince herkes gitti, ben gitmedim. Demirhane atölyesinde iki demirci ustası, bir elektrikçi ustası bir de demirci öğretmeni vardı. Yemek saati olmasına rağmen ben yemeğe gitmeyip atölyeyi yeniden temizledim... Yemekten sonra üç usta geldiler, hayran oldular, ‘burayı kim temizledi’ dediler, ‘ben temizledim’ dedim. O temizliğim beni 5 yıl o atölyeye bağladı… Ders harici bütün 5 yılım orada geçti. Bir yıl sonra elektrik ustası gitti, bütün iş bana kaldı. Direktörüm gelir, akıl verir ve benden de fikirlerimi alırdı. ‘Akıl akıldan üstündür’ derdi…”
AMERİKA’DAKİ CADI AVI TÜRKİYE’YE SIÇRIYOR
1940’ların ortalarına gelindiğinde Amerika’da yaşanan Mc Carthy’nin cadı avına benzer bir süreç Türkiye’de yaşanmaya başlar. Köy Enstitülerinin kuruluşuna öncülük eden isimler birer birer görevden alınır. 1946’da önce Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanlığı’ndan, ardından da İsmail Hakkı Tonguç İlköğretim Genel Müdürlüğü görevinden alınır. Bu dönem diğer pek çok okulda olduğu gibi hem Gönen’de hem de Aksu’daki enstitülerdeki yöneticilerde değişikliğe gidilir. Başarılı idareciler birer birer görevden alınır,''
....''
Yusuf YAVUZ

Hiç yorum yok: