''Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan, İlköğretim Genel müdürü İsmail Hakkı Tonguç Bey’i çağırarak Atatürk’ün direktiflerini İsmail Hakkı Tonguç’a aktarıp gereğinin yapılmasını ister. İsmail Hakkı Tonguç da Eskişehir İlköğretim Şube Müdürü olan Ferid Oğuz Bayır ile birlikte ilk anda Ankara Köylerinde, halkın devrime karşı ilgisini öğrenmek üzere incelemeye çıkar. O gün akşama kadar birkaç köy inceledikten sonra, son bir köye doğru yola koyulurlar. Yolda kendilerine tahsis edilen, savaştan kalma araç arıza yapar. Saffet Arıkan şoföre aracın tamiri ile ilgilenmesini, kendilerinin yürüyerek köye doğru gideceklerini, araç onarılır onarılmaz arkalarından gelmesini söyler. Bu üç arkadaş yaya olarak köye yaklaşırken, köy kenarında 6-7 kadar çocuğun hızlı, hızlı ve bağıra, bağıra münakaşa ettiklerini görürler. Çocukların yanlarına yaklaşarak neden kavga ettiklerini sorarlar. Çocuklardan birisi yanıtlar “Amca biz kavga etmiyoruz.” der. Saffet Arıkan “Peki kavga etmiyorsunuz da neden böyle bağırarak konuşuyorsunuz?” diye sorar. Diğer bir çocuk elindeki kâğıdı göstererek: “Amca biz A-B-C öğreniyoruz” der. Saffet Arıkan “Nedir o bakayım…” deyip uzanınca, çocuk elinde 28 Lâtin harfin yazılı olduğu kâğıdı verir. Kâğıdı eline Alan Milli Eğitim Bakanı inceler şaşkınlıkla. Üç devlet adamının ilgisini daha çok çeker bu durum.
İsmail Hakkı Tonguç, çocuklara sorar “Kim öğretiyor bu A-B-C’yi size?” Çocuklar da “Köyümüze askerden yeni terhis olmuş bir çavuş emmi geldi. Her gün bizi, köy çocuklarını köy odasında topluyor, orada bize A-B-C öğretiyor.” derler. Bu söz üzerine Milli Eğitim bakanı Saffet Arıkan, İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç ve Şube Müdürü Ferid Oğuz Bayır sevinerek birbirlerine bakarlar ve “çözümün yolunu bulduk” der ve arabaları gelince hemen Ankara’ya dönerek Cumhurbaşkanı Atatürk’e bu edindikleri bilgileri rapor ederler.
Bu rapor incelendikten sonra, orduya bir emir çıkarılarak, orduda çavuş, onbaşı olanlara daha sıkı bir eğitime tabi tutulur. Latin harfleri ile okuyup yazmaları sağlanır. 1935 – 1936 yılından itibaren askerden terhis olan çavuş ve onbaşıları köylerine döndükten sonra, tekrar toplayıp 6 – 7 ay kadar belirli merkezlerde toplayıp okul çağına giren çocuklara öğretmenlik yapacak şekilde kursa tabi tutulurlar. Manisa Horozköy, Balıkesir Savaştepe, Eskişehir Çifteler olmak üzere üç merkezde eğitim verilmiştir. Öğretmenlik kuralları öğretilir. Ellerine de birer üç yıllık öğretim kılavuzu verilerek, tekrar köylerine gönderilirler. Bu askerler aynı zamanda birer meslek sahibi de olmuşlardır ve köylerinde çocukları öğretmeye ve eğitmeye başlarlar. Ve bunlara da eğitmen adı verilir. En çok 40 – 50 çocuk kayıt yaparak ellerindeki eğitim kılavuzuna göre öğretim yaparak hiç sınıfta bırakmadan üç öğretim yılı sonunda mezun ederlerdi. Ellerindeki öğretim rehberi, birinci yıl, ikinci yıl ve üçüncü yıl kılavuzu şeklinde düzenlenmiş rehberlerdi. Buna göre her sınıfın kılavuzu ayrı idi. Bu eğitmenlerden çok değerli nesil de yetişmiştir.
Bu eğitmenlerin yetiştirdiği veya diğer beş yıllık köy ilkokullarından mezun olan çocuklardan seçilenler ya da istekli olanlar, 1938 yılında Köy Öğretmen Okulu adı altında İzmir Kızılçullu Köyü'nde açılan okula öğrenci olarak alındı. Köye yönelik öğretmen yetiştirmeye başlanmıştı.
İsmail Hakkı Tonguç, çocuklara sorar “Kim öğretiyor bu A-B-C’yi size?” Çocuklar da “Köyümüze askerden yeni terhis olmuş bir çavuş emmi geldi. Her gün bizi, köy çocuklarını köy odasında topluyor, orada bize A-B-C öğretiyor.” derler. Bu söz üzerine Milli Eğitim bakanı Saffet Arıkan, İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç ve Şube Müdürü Ferid Oğuz Bayır sevinerek birbirlerine bakarlar ve “çözümün yolunu bulduk” der ve arabaları gelince hemen Ankara’ya dönerek Cumhurbaşkanı Atatürk’e bu edindikleri bilgileri rapor ederler.
Bu rapor incelendikten sonra, orduya bir emir çıkarılarak, orduda çavuş, onbaşı olanlara daha sıkı bir eğitime tabi tutulur. Latin harfleri ile okuyup yazmaları sağlanır. 1935 – 1936 yılından itibaren askerden terhis olan çavuş ve onbaşıları köylerine döndükten sonra, tekrar toplayıp 6 – 7 ay kadar belirli merkezlerde toplayıp okul çağına giren çocuklara öğretmenlik yapacak şekilde kursa tabi tutulurlar. Manisa Horozköy, Balıkesir Savaştepe, Eskişehir Çifteler olmak üzere üç merkezde eğitim verilmiştir. Öğretmenlik kuralları öğretilir. Ellerine de birer üç yıllık öğretim kılavuzu verilerek, tekrar köylerine gönderilirler. Bu askerler aynı zamanda birer meslek sahibi de olmuşlardır ve köylerinde çocukları öğretmeye ve eğitmeye başlarlar. Ve bunlara da eğitmen adı verilir. En çok 40 – 50 çocuk kayıt yaparak ellerindeki eğitim kılavuzuna göre öğretim yaparak hiç sınıfta bırakmadan üç öğretim yılı sonunda mezun ederlerdi. Ellerindeki öğretim rehberi, birinci yıl, ikinci yıl ve üçüncü yıl kılavuzu şeklinde düzenlenmiş rehberlerdi. Buna göre her sınıfın kılavuzu ayrı idi. Bu eğitmenlerden çok değerli nesil de yetişmiştir.
Bu eğitmenlerin yetiştirdiği veya diğer beş yıllık köy ilkokullarından mezun olan çocuklardan seçilenler ya da istekli olanlar, 1938 yılında Köy Öğretmen Okulu adı altında İzmir Kızılçullu Köyü'nde açılan okula öğrenci olarak alındı. Köye yönelik öğretmen yetiştirmeye başlanmıştı.
Zamanın Milli Eğitim Bakanı ve İsmail Hakkı Tonguç’un da teklifi üzerine 17 Nisan 1940 yılında çıkarılan bir kanunla adı KÖY ENSTİTÜSÜ’ne çevrildi.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder