“Suyolu kazarak, taş, kiremit, tuğla ve tahta taşıyarak, çukur kazıp fidan dikerek, buğday arpa ekip biçerek, çatı kapatıp kiremit döşeyerek, okuyup öğrenerek, düşünüp tartışarak geçiyordu günler. Kovandaki arılar gibi çalışan, kaynaşan bir toplumduk. Cennet dedikleri şey bundan başkası olamazdı… 1943 Nisanının ilk haftasında Bakanlık yetkilileri ders yaptığımız yere geldi. Mümtaz Sayın öğretmenle Yurt Bilgisi dersi yapıyorduk. Konu, “devletin vatandaşa karşı görevleri” idi.
Yetkili, devletin vatandaşa karşı görevlerini anlatmamı istedi benden. Tabii konuşamadım. O kişi öğretmene döndü: “Çocuğun konuşamamasını kusur saymıyorum. Bunlar yedi yüzyıldır konuşturulmadıkları için durumu doğal karşılıyorum. Konuşturun bunları. Konuşturun ve düşünmeye, Anadolu’da Aydınlanma Ateşini Yakanları düşündüklerini rahatça söylemeye alıştırın. İlk yapılacak iş bu…” dedi.
.
Bu yetkili Tonguç'tan başkası değildi...
.
Erdal Atıcı
Anadolu’da Aydınlanma Ateşini Yakanlar
Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları
Yetkili, devletin vatandaşa karşı görevlerini anlatmamı istedi benden. Tabii konuşamadım. O kişi öğretmene döndü: “Çocuğun konuşamamasını kusur saymıyorum. Bunlar yedi yüzyıldır konuşturulmadıkları için durumu doğal karşılıyorum. Konuşturun bunları. Konuşturun ve düşünmeye, Anadolu’da Aydınlanma Ateşini Yakanları düşündüklerini rahatça söylemeye alıştırın. İlk yapılacak iş bu…” dedi.
.
Bu yetkili Tonguç'tan başkası değildi...
.
Erdal Atıcı
Anadolu’da Aydınlanma Ateşini Yakanlar
Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder