''Kemal Sadık Göğçeli, sonrasında Yaşar Kemal ismini alacak büyük ozanın ailesi Van’ın Muradiye İlçesi’ne bağlı Günseli Kasabası’ndan 1915 Rus Baskını nedeniyle Çukurova’ya göç etmek zorunda kalır. Hatta Kemal’in annesinin daha sonra anlattıklarından aklında şunlar kalır -Van bomboş kalmış, siniler sinek yok.- Anam derdi ki “Van’a girdik, ilk olarak şehir görüyorum, o da bomboş.” Ardından çileli ve zorunlu göçün ardından aile Hemite Köyü’ne ilginç bir şelkilde yerleşir. –Elbette bu göç sırasında aile birçok üyesini kaybeder- Osmaniye Kadirli’de Arif Bey İskan Komisyonu Başkanıdır. Arif Bey, Ermeniler’den kalma bir konağı Yaşar Kemal’in ailesine vermek ister ama Baba şu yanıtı verir Arif Bey’e “Anam dedi ki, yuvasından atılmış kuşun yuvası başka kuşa hayretmez.” Bu cevaba kızan İskan Müdürü candarmayı çağırıp babasını göstererek “bunları alın Hemite kayalıklarına götürün” bu cevap oğul Kemal’in romanların, hikayelerinin, şiirlerinin ve destanlarının konusu olan Anavarza, Toroslar ve Çukurova ya da hayatının en güzel zamanlarının geçtiği Osmaniye Hemite Köyü’ndeki hayatını tayin eder. Aile bütün mal varlığını üvey kardeş Yusuf yolunda harcar Yaşar Kemal daha 8 yaşındayken varlıklı olan ailesi servetini üvey kardeşi olan Yusuf için harcamıştır.-Üvey kardeş Yusuf babasını namaz kılarken sırtından hançerleyerek öldürmüştür. Yine aynı yaşlardan itibaren çalışmaya başlayan Kemal’in ilk işi köyde Çerçilik olur. Ardından küçük olmasına rağmen büyük mutluluk ve keyif aldığı uğraş olan destan söylemeye başlar. Hatta destan söyleyen Kemal’e büyük usta Aşık Ali’den destek gelir. Ali “Sen bu yaşta bu kadarsın, sonunda Karacaoğlan gibi olacaksın,” dedi. ‘Bu beni çok mutlu etti. Büyük bir ustadan izin çıkmıştı.’ Destanlardan anlatılardan yazıya ya da yazarlığa ilk adım Yaşar Kemal, okula başlamasını şu sözlerle anlatıyor. “Burhanlı Köyü öğretmeni Ali Rıza Beydi. Mehmetle huzuruna çıktık. Ben, dedim okumaya geldim. Olur, dedi öğretmen.Ama senin ayakkabın, kafa kağıdın var mı? Yok. Kalem defter? O da yok. Giyitler yırtık pırtık....Ben başladım, ben dedim, üç ayda okur yazar olur, sana zahmet vermem. Yemini billah ettim ki, üç aydan çok başına bela olmayacağım. Öğretmen sonunda bana 25 kuruş verdi. Git, dedi, kendine kalem defter al. Beni de bir sınıfa soktu, Bir de alfabe verdi. Alfabede nar resimleri vardı. Ömrümde daha öyle şiirli bir büyüye rastalamadım. O gün bütün defteri karaladım. ..” 3 ayda yazı yazmayı ve okumayı öğrenir... Yaşar Kemal kısa bir süre içerisinde öğrendiği okuma yazmayı şu sözlerle anlatır. “üç ay sonra artık gazete bile okuyor, dağlara taşlara, bulduğum kağıtlara, duvarlara yazılar yazıyordum. Benimle birlikte köyde de yazma çılgınlığı başlamıştı.” Yaşar Kemal okuma-yazmayı kısa zamanda öğrendikten sonra tekrar çalışmaya başlar. Fabrikalarda, çırçır fabrikaları, traktör şoförlüğü, su bekçiliği yapar. Kemal’in bu geçici işler içerisinde en kalıcı olanı ise Kadirli’de yaptığı Arzuhalcilik olur. Hatta Yaşar Kemal, bu süre içerisinde işi sürdürürken Komünizmi yaymakla suçlanır. –Kasabada yayılanlara göre Kemal, dükkânda izine hiç rastlanmayan telsizle Sovyet Rusya’yla konuşur.- Komünizmi yaymakla suçlanan Kemal hapise girdikten sonra Arzuhalcilik yaptıkları dükkânının yerinde yeller eser. Bu nedenle İstanbul’a -zorunlu göç nedeniyle-gittikten sonra Orhan Kemal’le Yeni Camii’nin yanında Arzuhalcilik yapmayı dahi planlar. Çukurova, doğa ve saatler ve belki de günler süren düş görme zamanı Tüm yazar ve çizerlerin olmazsa olmazı olan düş görme Yaşar Kemal’deki kadar renkli, gerçek, olabildiğine hayatın içinden değildir. Kemal o zamanları şöyle anlatır. “Bir şeye gözümü dikip günlerce seyretmek benim çocukluk huylarımının başlıcalarındandı. Örneğin eve getirilmiş bir kilimi aylarca bakmadan, usanmadan seyrettiğimi bilirim.” Kitaplarında öykülerinde romanlarının çıkış noktası olan Doğa ya da Çukurova, Anavarza kayalıkları, Hemite ve Toroslar... Kemal’in 1950’ye kadar hayatını sürdürdüğü Osmaniye Hemite Köyü’nde çocukluğunda yaşadıklarını ve eserlerindeki benzersiz betimleme işinin de ipucudur şu söyledikleri...”Köyde, bostanda sarıca, boncuklu arılarla da dostluk kurmuştum. Bizim ev üç kere de yaylaya çıktı. Bu üç yılda Torosları yakından gördüm. Toroslarda inanılmaz bir bitki ve hayvan, kuş zenginliği vardı. Çukurova’da yıldızlar çoktur. Gökyüzü yıldızla döşelidir ve yıldızlar çok parlaktır.” Akdenizi on yedi yaşımda gördüm. Pamuk tarlalarında işçiydim. Biraz para biriktirdim. Trene binip Mersin’e gittim. Sabahtan akşama kadar denizin kıyısında oturup seyrettim. Denize hiç şaşırmadım. Sonra toprağı ne kadar tanıdımda denizi o kadar tanıdım. Pamuk çapalama, pamuk toplama, ekin biçme, traktör şoförlüğü işlerimin arasındadır. Köyde adımı Deli Kemal koymuşlardı Yaşar Kemal’in benzersiz üslubunun izini sürmeye devam. Yaşar Kemal’i doğa olabildiğince büyülemektedir. Hatta anlatısını - büyülü dille - anlatıyor sözlerine sert çıkar. O da tıpkı büyük hayranlık duyduğu Çehov gibi gerçeği olduğu gibi verir. Kemal için Çukurova’da gördükleri, Anavarza’yı Ceyhan Nehri’ni yıldızlı geceler gerçektir onun eserlerinde kurgu değil. Bizim onları büyü zannetmemiz bizim göremeyeşimizdendir diyebiliriz. Yaşar Kemal’in dilinden doğa...”Doğada her yaratık, her renk beni sevinçten delirtiyor, kendimden geçirtiyordu. Durmadan türküler söylüyordum. Bir yanım kan içinde bir yanım düşlerin büyüsündeydi. Bir yanımda çangal bıyıklı eşkıyalar, at hırsızları, bir yanımda büyük destancılar, bir yanım tiyden ince Karacaoğlanlar, bir yanımda 1865 Kozanoğlu Başkaldırısının şiirini söyleyen Türk tarihinin en büyük şairi Dadaloğlu...” Yaşar Kemal’in Ortaokul’da komünistlikle suçlanması... Ortaokul’da Kemal, Türkçe öğretmeninin şikâyetiyle komünistlikle suçlanıp Kadirli’de cezaevine koyulmuş. Cezaevinde büyük işkenceler ve kötü şartlarla karşılaşmıştır. Hatta annesi birgün cezaevine ziyaretine gelir. Tek oğuldur Kemal. Cezaevinde Kemal’e ağır işkenceler etmişlerdir. Usta yere basamaz hale gelmiştir annesi bunu görüp kahrolmasın diye çok büyük acı çekerek normal olarak yere basarak durumu çaktırmamıştır. Bu nedenle Kemal geçmişi unutmayarak büyük sanatçı duyarlılığı ile 2000’deki ölüm orucunun sona ermesi için elinden geleni yapar. Cezaevi müdürünün telkiniyle İstanbul yolculuğu başlar Kemal Sadık Göğçeli, komünizm propagandası ile galeyena gelmiş Kadirli halkı tarafından linç edilmesinden kurtulması Cezaevi müdürünün şu telkiniyle olmuştur... “Siz Çukurova’da kalmayın. Orada Yeni Camii’nin arkasında Arzuhalcilik yapar, hayatınızı kazanabilirsiniz. Sizi burada öldürecekler.” Önce Abidin Dino’nun Ankara’ki evine oradan da İstanbul ve Cumhuriyet Gazetesi... Yaşar Kemal bu çağrıya kulak verir ve annesinin balmumundan muşamba yapıp diktiği torbanın içine koyduğu malı mülkü yükleyip Ankara’daki Abidin Dino’nun yanına varır. Bir süre kaldıktan sonra Arif Dino’nun aracılığıyla Cumhuriyet’in kurucusu ve sahibi Nadir Nadi’nin kapısını aralayarak Cumhuriyet’e başlar.
Türk basınında bir devrim niteliği taşıyan foto-röportajlarına başlar. İlk olarak gazetedeki röportajlar Kemal Sadık Göğçeli değil de –Peşini Komünizm suçlamasıyla rahat bırakmayacaklarını düşündüğü için Yaşar Kemal adını alır- adıyla yayımlanır.
....''
Kaynakça: Alain Busquets: Yaşar Kemal, Yaşar Kemal’i anlatıyor Yaşar Kemal: Ağıtlar
Yurt Gazetesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder