.
''Öğrencilik yıllarında tatilde köye geldiğinde köyün ileri gelenleri Mehmet Akkaya'nın yanına gelir. Köyde mektep yoktur, ancak yapılacağı söylentisi dolaşmaktadır. Bu söylentiler üzerine; “Mehmet bizim köye mektep yapılacağı söyleniyor, biz okul istemiyoruz, işimiz gücümüz kalır, çocuklarımız mektebe giderse biz ne yaparız, acımızdan ölürüz. Onlar mektebe giderse bizim ineğimizi buzağımızı kim güdecek, buna bir çare bulalım, sen usulünü bilirsin, maarif vekaletine bizim için bir istida yazıp okula gittiğinde gönderiverirsen bizleri kurtarmış olursun. Bize yardımcı ol” derler. Onlar akıllarınca bir istida ile okul yapımını durduracaklarını sanırlar. Oysaki Cumhuriyetin yetiştirdiği 20 yaşlarında ki muallim Mehmet Akkaya, onlar gibi düşünemezdi, düşünmemeliydi. Hatta aralarında bir miktar para toplayıp masrafları karşılaması için kendisine verirler. O da tamam der toplanan parayı alır. Kimin ne miktar para verdiğini liste yapar. Tatil dönüşü okuluna gelir gelmez, düşünür taşınır insanların cehaleti yenmesinin bir yolu olmalıdır. Burada yapılacak iş nedir diye düşünürken 'tamam,buldum!' der, eline kağıt kalemi alır maarif mektebine bir dilekçe yazar.
Şöyle der; “Çorum vilayetinin İskilip Kazasının Kızılcapelit Köyünden Hasan oğlu , Hanife’den doğma 13.03.1928 doğumlu Mehmet Akkaya olarak; halen Gölköy Köy Enstitüsü'nde talebe olarak bulunuyorum, köyümde okul yoktur. İlkokulu köyüme 2,5 km mesafedeki Karaviran Köyü İlkokulunda bitirdim. Belki ben şanslı biri olarak öğretmen okulu talebesi olabildim. Keşke benim gibi başka çocuklarda bu hakları kazanabilselerdi. Zira okula girebilmek için sınav bile istenmiyor. İsim kaydedip talebe toplanıyordu. Tatilde köyüme gittim orada emsallerim içinde ilkokuldan sonra okuyan tek kişi benim, gördüm ki halkımın okumaya, dünyayı tanımaya ihtiyacı var. Okulumdan mezun olmak üzereyim, bu insanların okula ihtiyaçları var. Çok acil olarak ve şiddetle köylerine mektep yapılmasını talep ediyorlar. Benden de bu yazdığım dilekçeyi vekaletinize göndermemi istediler hatta gönderebilmem için aralarında pul parasını da toplayıp bana verdiler. Eğer halkım ve benim bu talebimiz uygun görülür okulumuz yapılırsa ben de mezun olunca köyümde ilk öğretmen olarak vazife yapmak istiyorum” der. Dilekçeyi gönderir, kısa süre sonra okul yapılması emri gelir. Köylü olup bitenden habersizdir. İsteseler de istemeseler de çaresiz vaziyette el birliği ile işe koyulup okulun yapımına başlarlar. Gerçekten şartlar çok ağırdır. Yol yok, ulaşım son derce zordur. Kereste tahta ve kerpiç hazırlanır. Sıva için acı kirece ihtiyaç vardır. İskilip’e yakın Veletler adındaki köyde bulunan kirecin taşlarını halk atı ile eşeği ile günlerce taşır. Odun ateşinde yakıp, ezip eledikten sonra alçı haline getirilip sıva yapımı da tamamlanır. Okul çok büyüktür, 5 sınıf bir arada olacak, tek öğretmen görev yapacaktır. Bazı el işlerinin uygulamasının yapılacağı işlik denilen bir bölüm ve öğretmenin oturacağı lojman bulunmaktadır. Bahsi geçen işlikte ne yoktu ki, köylünün kullanımına sunulacak her türlü karasaban pulluk, boyunduruk, düven ve hatta kaynağın yapılabildiği adeta bir atölye idi. Okuldan mezun olan genç muallim Mehmet Akkaya, herkese nasip olmayacak kendi köyüne pırıl pırıl genç bir öğretmen olarak tayin edilir. Şartlar gerçekten çok ağırdır ama yapılacak iş de yoktur. Başarmak son çaredir, öyle de olur ve başarır. Çocuğunu okula göndermemek için direnen kişiler olmuştur. İdare etmesini bilmiş, öğrencisine istediği zaman izin vermek sureti ile dersleri aksasa da meselenin halli yolunu tercih etmiştir.
Vazifeye başlayan genç öğretmen idealisttir, çalışkan ve hırslıdır. Okulun uygulama bahçesini işler, halka örnek davranışlar sergileme adına meyve ve kavak ağacı yetiştiriciliği, meyve aşısı yapmayı öğretir. O köyde bulunan kavak ağaçları onun eseridir. Zamanın İskilip Kaymakamı da en iyi destekçisi olmuştur. Vakit çabuk geçmektedir. Nihayet köylünün yapımını istemediği okulu halka açar ve büyüklerine seslenir; “ sizler bu köye mektep yapılmasını istemediniz, hatta maarif mektebine okul yapılmaması hususunda istida vermem için talepte bulundunuz. Ben sizi dinledim henüz talebe idim. sizlerden birinin çocuğu olarak... Siz belki farkında değilsiniz ama sizlerin vergileri ile kurulan bir okulda okuyup öğretmen olmak, gurur verici bir hadisedir. Hakkınızı helal edin. Ben sizin dediğinizi yapmadım. Aksine okul yapılması için istida verdim. Yanlış yaptığımı düşünmüyorum. Sizler çok yoruldunuz. Ama bugün yaptığınız işin doğru olduğunu hepimiz gördük. Aranızda zor şartlarda toplayıp verdiğiniz paraları bugün iade edeceğim. Yaptığım bu hareketten dolayı pişman değilim. Sizin ve sizlerin çocukları için gerekli olan buydu, ben de bunu yaptım” der. Halk uyanır mesele anlaşılır. Sonuç tatlıya bağlanır. Yine zor şartlar altında okula öğrenci kaydı yapılır. Zaman geçer okul ilk mezunlarını verir. Geriye dönüp baktığımız da dile kolay aradan 64 yıl geçmiştir. O zaman bir tek öğretmene zorluk çıkaran ve onu kabullenemeyen insanların içinden bugün doktor, avukat, pilot, mühendis, subay, polis ve diğer alanlarda yetişmiş pırlanta gibi çocukları görünce insanın göğsünün kabarmaması mümkün değil...''
Hasan Akkaya.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder