Powered By Blogger

ÜÇ TUĞLA...


''Gölköy'de ilk tuğla fırını 18 Haziran 1938'de ateşlendi. Fırından beklenen ilk amaç 130.000 tuğlaydı. Ateşlenen fırının başından saatlerce ayrılmadılar. Ne öğrencisi, ne ustalar ne de eğitim kadrosu… Sanki kutsal bir doğum gerçekleşiyormuş gibi saatlerce sabırla, sebatla, aşkla fırını seyrettiler. Sonra "tamam" dedi Balkır Öğretmen, "pişmiştir tuğlalar açalım." Ocağı açtıklarında nar gibi kızarmış tuğlaları görünce müdüründen öğretmenine, kursiyerinden meraklı köylüsüne kadar hepsi çocuklar gibi sevindiler. Önce kimse bir diğerine göstermeden ağladı gururundan. Sessizce… Sonra göstere göstere, ama ne gurur, ama ne ağlamak!… Ağlamak bir ses oldu, bir su, bir kuş… Yüz yıllardır uyutulmuş köylerdekinin göz pınarlarında, şarjördeki son mermi gibi saklanan bir damla gözyaşı bir anda bırakıldı karanlığın çirkin yüzüne. Bir aydınlandı ki ortalık, sormayın… Karanlığın kökü oynadı sanki. Sanki Gölköy'de tuğla fırınının kapağı açılmadı da, fırından pırıl pırıl bir güneş doğuverdi gecenin bir yarısı… "Gece bu fırınları bir görmelisin Tonguç baba. Karşınızda görkemli bir kor parçası gibi duruyorlar. Seyirleri o kadar zevkli ki!" diye yazarlar Gölköy'dekiler Ankara'ya. Sadece bir mektup değildir yazdıkları, ateşten gelen, ateş gibi bir inanç hikayesini yazarlar. Belki de tarih içinde hiç kimseler o gece ocağın içindeki kırmızı tuğlaları gördüklerindeki gibi çok sevmemiştir bir tuğla ocağını. Öyle ki, bir insan bir tuğlayı ancak Gölköy'dekiler kadar sevebilir.
.
Ocaktan çıkan üç tuğla posta ile Ankaraya, İsmail Hakkı Tonguç'a gönderilir. Tonguç bu tuğlaları, büyük bir sevinç ve mutluluk içinde günlerce masasının üzerinde sergiler...''

Hiç yorum yok: