.
Arkadaşlar, ”Hasan Çevik Öğretmen geliyor! ” dediler. İçimden bir ses, ”Hazırlan! ”dedi. Gerçekten Öğretmen hepimize “Günaydın! ” dedikten sonra beni, Salih'i, Halil’i dışarıya çağırdı. Çıktık, birlikte alt kata indik. Alt katta bahçelere bakan pencereler var. Hasan Öğretmen, birinin önünde durarak gösterdi, ”Bunu kaldırıp kapıya çevireceğiz.'' Hemen ilerimizde sandıklarında duran bir çekiç alarak çerçeve kasalarının kenarlarını kazdı. Biz şaşkınlıkla bakarken birkaç vuruş sonra çerçeveyi birlikte tutup bir kenara koyduk. Çerçeve bir metre kadar yükseklikte idi. Öğretmen iki tarafı yere dek çizdi, ”Bu çizgilerin içindeki tuğlalar kırılmadan çıkarılacak, temizlenip dışarıya konulacak! ” diye tembihledi. Bir örnek tuğla çıkardıktan sonra çekici bana verdi. ”Bugün usta sensin! ”dedi. Salih’in de Halil’in de benden daha temiz iş yaptıklarını biliyordum. Bugünkü işin yıkım olduğundan ustalığın bana verildiğini anlamıştım. Gene de sevindim. Çekici aldım, sıvaları dikkatle kırarak tuğlaları çıkarmaya başladım. Halil dışarıya çıktı, karşılıklı çalışarak tuğlaları alıp Salih’e verdik. O da mala kenarlarıyla tuğlaları temizleyerek gösterilen yere dizdi. Biz çalışırken öteki arkadaşlar da topluca geldi, Dülgerlik Atelyesi sandıklarını açarak araç-gereçleri gösterilen yerlere yerleştirdiler. Namık Öğretmen bana, “66 ne güzel yıkıyorsun, yaparken de böyle usturuplu yap emi! ”dedi. ”Usturuplu yapmak ne demek? İyi anlam çıkarır gibi oluyorum ama, gene de kuşkulanıyorum. Namık Öğretmen geçti gitti. Sandık taşıyanlar takıldılar, ”Usturuplu çalış! ”Söz tekrar edildikçe kötü bir anlam taşımadığını iyice anladım, üzülmedim, sevindim. Zaten Namık Öğretmen incitici bir söz söylemez biliyordum ama, sözcüğün anlamını bilmediğim için üzüldüm. Dün de bir söz için üzülmüştüm. Hasan Çevik Öğretmen, merdivenin üst tarafından kırmalı tahta metreyi aşağıya Salih’e “Atıyorum, düşürme, tut! ”dedi. Ben Öğretmenin yanındaydım, gereksiz yere “Salih arkadaşımız çok şeviktir, düşürmeden tutar! ” dedim. Öğretmen: ”Sizin köyde çevik sözü şevik mi oldu?''diye sordu. Sonra da ''öyleyse ben sizin köye gitmem, köylülerin benim soyadımı değiştirmelerine gönlüm razı olmaz! ” Güldü, şaka şaka, dedikten sonra: “Bir çok bölgede sözcüklerin değişik söylendiğini, bunun doğal olduğunu, ancak okumuşların olabildiğince doğru konuşması gerektiğini, öğretmenlerinse, ''yanlışları düzelteceği yerde yanlışı kendilerinin yapması hiç iyi karşılanmaz. Bunu şimdiden bilmelisiniz, önlemini almak zorundasınız! ”dedi. O denli tatlı söyledi ki, kendisinden hiç utanmadım da, ayrılıp yalnız kalınca kendi kendime kızdım: “ İki aydır Öğretmenin yanında çalışıyorum. Öğretmen benim çalışmalarımı beğendiği için seçiyor. Ben, Öğretmenin soyadını unutup “Çevik” sözünü hâlâ “ Şevik” olarak söylüyorum. Bence bu tam bir aptallıktır. Belki dün öyle söylediği için üzüleceğimi düşünerek bu gün beni usta olarak seçti.''
.
İBRAHİM TUNALI.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder