Powered By Blogger

YUFKA ARASI ÇARŞI EKMEĞİ...

''Çocuklar” diyorsam az falan sanmayın; hayliceydi… Zaten tüm evler, çocuk doluydu o yıllar…
Derken “Irazgilin Mehmet” çıkageldi oraya. Elinde bir parça “çarşı ekmeği” … Bildiğimiz normal fırın ekmeği işte! Ne var ki o ekmekler bizde pek bulunmazdı... Yufka yerdik sürekli. “Çarşı ekmeğini” ise kırk yılın başında bir şehre giden olacak da o getirecekti. Onu da elbet kendilerine… Bu nedenle olsa gerek; yaddan, yabandan gelenlerin ön önemli hediyesi “çarşı ekmeğiydi”. Ve çok severdik biz onu… “Çarşı ekmeğini” yani.
Küçük bir parça da bana verdi. Diğer çocukların gözleri kaldı ekmekte ama. Lâkin Mehmet onlara vermedi... Öyle ya; elindeki zaten doyumluk değil tadımlıktı.
Çocukların gözleri kalsa da bir çoğu önemsemedi. Lakin iki kardeş ısrarla istediler Mehmet’ten… Yine de vermedi. Bu defa o iki kardeş gidip kendi annelerinden istediler “çarşı ekmeğini” Fakat nereden bulsundu anneleri…? Ama çocuklar anlar mı durumu! Tutturdular “İllâ da çarşı ekmeği isteriz!” diye! Oysa yufka yapıyordu anneleri; misler gibi. Ellerine birer yufka sıkması (rulo biçiminde dürüm) tutuşturdu onların. Üstelik içine sade yağ (özgün tereyağı) sürerek… Yine de ikna olmadılar; ağlamaya başladılar…
Mehmet duruma dayanamadı; ekmeğine de fazla kıyamadı. Parmaklarının ucuyla koparıp yarımşar lokma kadar verdi onlara. Sustular onlar da. Kestiler ağlamayı. Kestiler kesmesine ama bir de ne göreyim? O kadarcık ekmeği yalın olarak yemeye kıyamadılar; tutup yufka sıkmasının içine ovalayarak o yufkaya katık ettiler…''
Mehmet Duran.
''Ben de Yaşadım''
.
Bu çocuklardı köy enstitülerinde okutulan, sonra; üretmeyi de öğreten-öğretmenler olan...

Hiç yorum yok: